İnsanlar iklim değişikliğinden kurtulmak için yer altında yaşayabilir mi
Dünya her geçen gün ısınıyor ve yeryüzünde yaşamak giderek zorlaşıyor. Peki buna bir çözüm olarak, insanlar yer altında yaşamlarına devam edebilirler mi? Gelin bu sorunun yanıtına birlikte bakalım.
Dünya’nın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri olarak kabul edilen iklim değişikliği, her geçen gün daha fazla endişe yaratıyor.
Bilim insanları, son yıllarda gözlenen aşırı hava koşulları, deniz seviyelerinin yükselmesi ve ekosistemlerin çöküşü gibi olayların, gezegenimizin ikliminin hızla değiştiğini gösterdiğini söylüyor.
Son on yılda, dünya genelindeki sıcaklık rekorlarının kırılması ve aşırı hava olaylarının artması, iklim değişikliğinin artan bir tehdit olduğunu kanıtlıyor.
Yer altında yaşam
Deniz seviyelerinin yükselmesi, kara ve su altı ekosistemlerinin tahribatına neden oluyor ve milyonlarca insanın yaşamını tehdit ediyor.
Giderek aşırı hava olaylarının yaşandığı kavurucu bir dünyada yaşamaya hazırlanırken, yer altı yaşamı gibi adaptasyonları düşünmenin zamanı gelmiş olabilir.
Isıyı emen ve tutan kaya ve toprak kütleleriyle çevrelenen sıcaklıklar, iklimlendirme veya ısıtmaya gerek kalmadan çok daha istikrarlı kalabiliyor. Peki bu, ortaya çıkan iklim kriziyle başa çıkmak için geçerli bir çözüm mü?
Bunu yapan birileri var
Güney Avustralya’daki opal madenciliği kasabası Coober Pedy’de nüfusun yüzde 60’ı yer altında yaşayarak bu etkiden yararlanıyor.
Bölgede yazlar 52 santigrat derece rekor sıcaklıklara kadar çıkabiliyor, kışlar ise 2 santigrat dereceye kadar düşüyor. Halkın yer altına inşa ettiği sığınakların sıcaklığı ise 23 derecede sabit kalıyor.
Yer üstünde yaz sıcağı kuşların gökten düşmesine ve elektronik cihazların yanmasına neden olabilir. Ancak yerin altında pek çok insanın rahat salonları, yüzme havuzları ve istedikleri kadar alanı olan oldukça lüks düzenleri var.
Çatının çökmesini önlemek için evlerin yüzeyden en az 2,5 metre aşağıda olması gerekiyor. Bu düzenlemeye rağmen ara sıra çökmeler meydana gelebiliyor.
1960’lı ve 70’li yıllarda yerel halk kazma ve patlayıcı kullanarak yerde delikler açıyordu. Bugün, iş bazen elle yapılsa da endüstriyel kazı aletlerini kullanıyorlar.
İnsanlar zaman zaman kazara komşularının evine giriyorlar. Ancak genel olarak yer altına inmek mahremiyeti en üst düzeye çıkarıyor.
Türkiye’de de benzer yer altı şehirleri var
1963 yılında ismi açıklanmayan bir Türk, Kapadokya’daki evinin tadilatı sırasında bodrum duvarına balyozla vurdu.
Tavuklarının delikte kaybolmaya başladığını fark ettiğinde, daha fazla araştırma yaptı ve yer altı tünellerinden oluşan geniş bir labirent keşfetti: Kayıp şehir Derinkuyu.
MÖ 2000 gibi erken bir tarihte inşa edilen 18 katlı tünel ağı, 20.000 kadar insanı barındıracak şekilde inşa edilen kiliseler, ahırlar, depolar ve evlerden oluşuyor.
Labirentlere ışık ve havalandırma sağlamak için 15.000 baca, yüzeyin 76 metre altına kadar ulaşıyor.
Derinkuyu’nun savaş zamanlarında binlerce yıl boyunca neredeyse sürekli olarak barınak olarak kullanıldığı düşünülüyor.
Kapadokya’nın dış sıcaklıkları kışın 0 °C ile yazın 30 °C arasında değişirken, yer altı şehrinin sıcaklığı 13°C gibi serin bir seviyede kalıyor.
Sığınak mı cehennem mi?
Çoğu insan kısa süreliğine yer altına inmeye istekli olsa da, kalıcı olarak yer altında yaşama fikrine katlanmak insanlar için çok daha zordur.
Yer altı dünyası birçok kültürde ölümle eş anlamlıdır. Kapalı alanlarda yer altında olmak klostrofobiyi, yetersiz havalandırma ve mağara korkusunu tetikleyebilir.
Underground: A Human History of the Worlds Beneath Our Feet kitabının yazarı Will Hunt, konuyla ilgili şunları söylüyor:
Biz oraya ait değiliz… Biyolojik ve fizyolojik olarak bedenlerimiz yer altında yaşamak için tasarlanmamıştır. Gün ışığına maruz kalmadan çok uzun süre yer altında yaşayan insanlar, bir seferde 30 ste kadar uyuyabilirler.
Sirkadiyen ritimlerindeki bozulmalar çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilir. Yer altı yaşamındaki diğer bir risk de ani su baskınlarıdır; iklim değişikliği, kasırga gibi daha aşırı hava olaylarını beraberinde getireceği için özellikle endişe vericidir.
Evsizlik yaşayan insanlar, Las Vegas’ın altındaki tünellerde birçok kez boğuldu. Bu tünellerde yaklaşık 1.500 kişi yaşıyor ve yağmur suyunu taşımak için inşa ediliyor. Dakikalar içinde suyla dolabiliyorlar ve insanlara tahliye için zaman kalmıyor.
Yer altı inştı genellikle yer altı basınçlarına dayanabilecek daha ağır, daha pahalı malzemeler gerektirir.
Kazılara başlanmadan önce bu kuvvetlerin kapsamlı jeolojik araştırmalar yoluyla da ölçülmesi gerekir.
Yer altı sıcaklığı da yer üstünde olup bitenlerden etkilenir. Chicago Loop iş bölgesinde yapılan bir araştırma, 1950’lerden bu yana aynı bölgede park istasyonları, trenler ve bodrumlar gibi daha fazla ısı üreten altyapı inşa edildiğinden sıcaklıkların önemli ölçüde arttığını ortaya çıkardı.
Sıcaklıktaki artış, toprağın 12 mm’ye kadar genişlemesine neden olabilir ve bu da binalarda yavaş yavaş yapısal hasara neden olabilir.
Yer altı ortamlarının insanlar tarafından kabul edilebilmesi için güvenli olmaları, doğal ışık almaları, iyi havalandırmaları ve yukarıdaki dünyayla bağlantı hissi sağlamaları gerekir.
Montreal’in 32 kilometre uzunluğundaki RÉSO adlı yer altı şehri bu ideali somutlaştırıyor.
Kompleks, insanların dışarıdaki sıfırın altındaki sıcaklıklardan kaçınabilmesi için binaları birbirine bağlıyor.
Alanda ofisler, mağazalar, oteller ve okulların kusursuz bir şekilde harmanlandığı bir karışım bulunuyor.
İklim değişikliği şimdiden İran, Pakistan ve Hindistan’ın bazı bölgelerini tehlikeli derecede sıcak hale getirdi.
Gezegen kaynamaya devam ederse, gökdelen yerine belki de artık yer altı şehirleri inşa etmeyi düşünebiliriz.