24’üncü yılında 17 Ağustos Depremi’nin hafızalardan silinmeyen görüntüleri
Bundan 24 yıl önce Türkiye’nin yaşadığı deprem felaketine hazırlıksız yakalanan devlet, acziyeti ile hafızalara kazındı. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in ise depremden sonra yardımcıları tarafından rahatsız etmemek için uyandırılmaması hiç unutulmadı.
Türkiye bir deprem ülkesi…
Ülkemiz Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat felaketinden önce en büyük depremlerden birini de 17 Ağustos 1999’da yaşadı.
Bundan tam 24 yıl önce st 03.02’de 7.4 büyüklüğünde meydana gelen ve 45 saniye süren Marmara Depremi; Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce’de yıkıma neden oldu.
TBMM Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun Temmuz 2010 tarihli raporuna göre, depremde 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti, 43 bin 953 kişi yaralandı.
Yaklaşık 200 bin kişinin evsiz kaldığı, 66 bin 441 konut ve 10 bin 901 iş yerinin yıkıldığı depremden 16 milyona yakın kişi değişik düzeylerde etkilendi, 285 bin 211 konut ve 42 bin 902 iş yerinde hasar tespit edildi.
Hafızlara kazınan konuşmalar ve manzaralar…
O felaket günlerinde ise hafızalara yıkım ve ölüm manzaralarının yanında yöneticilerin ahvali de kazındı.
Özellikle depremden sonraki sabah, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in, “Türkiye’nin bazı bölgelerinde çok ağır bir depremin yer aldığı anlaşılıyor. Birçok yerle telefon bağlantısı kurulamadığı için henüz yeterince ayrıntılı bilgi alabilmiş değiliz.” açıklamaları hafızlardan silinmedi.
Uyandırmaya kıyamadılar
Ecevit’in yardımcıları da o gece bir skandala imza attı.
Gece stlerinde gerçekleşen depremden sonra yardımcıları, Ecevit’i ‘uyandırmaya kıyamadı.
Yardımcıların bu skandalı da tarihe geçti.
Mesut Yılmaz’ın tarihi itirafları
Depremden sonraki günlerde hasarın büyüklüğü ortaya çıktıktan sonra dönemin Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ın yaptığı tarihi konuşma da felaketin unutulmayan anlarından biri olarak tarihe kazındı.
Yılmaz, konuşmasında şu ifadelere yer vermişti:
“Sivil savunma hizmetlerimiz aksamıştır, kurtarma işlerimiz yetersiz kalmıştır, müteahhitlerimiz malzemeden çalmıştır, imar düzenimiz laçkadır… Hepsinde gerçek payı var. Kısa zamanda yaraların sarılması mümkün değildir.”